Kayıtlar

Babalar nereye bakar?

Resim
Hafta sonu (Cumartesi) maaile parka gittik. Bunda enteresan bir şey yok. Kalabalık bir aile çocuk oyun alanının yanında konuşlanmış toplu fotoğraf çekiniyordu. Anladığım kadarıyla üç kuşak bir aradaydı. Bir oğlan çocuğunun babasıyla top oynamak istediğini, babanın da buna pek gönlü olmadığını fark ettim. Bir çocuk babasıyla top oynamak isteyecek ve reddedilecek, öyle mi? Buna asla izin veremezdim. Başka bir baba olarak devreye girdim. Önce ayak içi plase paslaşmalarla başladık, akabinde muhabbet derinleştikçe dış falso, topuk pasları, orta yaşın verdiği ağırlığın yer yer kaybedildiği toplu-topsuz hareketler aldı yürüdü. O esnada başka bir çocuğun bizi seyretmesini görür görmez onu da ekibe aldık. Bu esnada oğlum da topunu bana atıp, beni kendine saklama çabalarıyla meşguldü. Bir süre sonra Barcelona orta sahası gibi paslaşmaya, birbirimize uzun toplar atmaya, kaleye şut çekmeye başladık. Birinci çocuk (Cihan) kaleye geçmişti, kah Muslera, kah Fabri, kah Suudi Arabistan’ın ismini bilme...

Çocuklar derdini nasıl anlatır?

Resim
Dün akşam oğlum apartmanın girişinde sütburgerini lüpletip, “bunun içinde çilek ve bal var, onlar çok yararlı öyle değil mi baba?” diye dolanırken, lafı birden “kreşe gitmek istemiyorum”a getirdi. “Neden?” diye sordum, “çok sıkıldım” dedi. Gönül elbette 3 yaşındaki bir çocuğu sabahın köründe servise bindirmek istemez, akşama kadar orada kalmasını da. Ama şartlar şurtlar… Eve çıkınca karşısına oturup durumları yine tek tek anlattım. Çok haklı olduğunu ama işte para kazanmamız gerektiğini, onu bu şekilde zorladığımız için bizim de çok üzüldüğümüzü ama orada arkadaşlarıyla vakit geçirip eğlendiği için de sevindiğimizi... O esnada beni dikkatle dinledi. Bazen hiç istemese de vaziyet karşısında makul kararlar verdiğine ama bunu dile getirmede zorlandığına çok şahit oldum. Kimi zaman duymazdan gelir, evin içinde saf saf dolanır, bebek taklidi yapar. “Anladın mı oğlum?” dedim, havladı ve beni yanağımdan yaladı. Bu bir evetti.

Çocuklara oyunlar aracılığıyla ne gibi mesajlar vermeliyiz?

Resim
Oyunun çocukların gelişiminde, birbirleriyle iletişim kurmalarında ve büyükler dünyasına adım atmalarında eşsiz bir etkisinin olduğu genelin malumu, malumun ilanı. Sosyal antropologlardan alınan bu bilgi ana-babalarca, çeşitli kreşlerce, anaokulu öğretmenlerince, oyun abla-abilerince layıkıyla değerlendirilmeye çalışılmakta. Oyunlar aracılığıyla çocuklara mesaj vermek, bir şeyler öğretmek doğrudan karşınıza çekip konuşmaktan çok daha kolay ve eğlenceli. Bunu abartanlar da yok değil, bu kişi ve kurumlar başka bir yazının konusu olabilir. Dün, çocuklarla beş dakikada bir yenisine geçtiğimiz üç bin kadar oyun oynadık: Legolarla kuleler, yap-boz, sihir gösterisi, uzay yolculuğu, yemek setiyle çay-kahve ve lahmacun yapma, dinozoru söküp yeniden takma, afacan korsan, kurbağa kardeş, akıllı kunduz, pj maskeliler ile kötülerin savaşı… Her oyunda ufak tefek mesajlar vardı elbet kimi zaman kendimizi kaybettiğimiz anlar da oldu. Misal tabakları havaya fırlatıp üzerime gelen pizza dilimlerind...

Çocuklar bizi çok kızdırdığında ne yapmalıyız?

Resim
Çocuklar ana-babasını sıklıkla kızdırır yahut tam tersi. Geçen gün yol ortasında bir baba kızına “mont istedin aldım, oyuncak istedin aldım, ayakkabı istedin aldım, istediğin her şeyi yaptım ama ben senden bir şey istediğinde yapmıyorsun” diye söyleniyordu. Kızın da hiç umurunda değildi. Yapmasaydın ne yapayım bakışlarıyla çevresini seyrediyordu. “İşte hayatımız” dedim refikama. Bu şekilde konuşmaktan hiçbir faydası olmadığı için bir süre önce vazgeçmiştik. Biz de o esnada çocuğumuzun olur olmaz başka bir istediğini yerine getirmekle meşguldük. Dün akşam oğlumla yine biraz tartıştık. Sebebi muzdu. Evet, muz. Her şey “evde muz var mı?” sorusuna “var oğlum ama çok soğuk biraz beklemen lazım” cevabını vermemle başladı. Çünkü kendileri muzu hemen istiyordu, dediği an gelmeliydi. Yeni hastalıktan çıkmış olması, bir haftadan fazla istifra edip ishal gitmesi nedeniyle beklemesini söyledim, elbette beklemedi. Kendini yere attı, ağladı. Muzu kaloriferin üstünde ısıtmaktan vazgeçip tost mak...

Çocuklu aileler bir araya geldiğinde neler yaşanır?

Resim
Çocuklu aileler (burada küçük çocuklardan bahsediyorum yani 35 yaşına gelip ailesiyle gezmeye gidenlerden değil) genellikle evlatları birbirleriyle oynasın etsin, kaynaşsın, vakit geçirsin, kendileri de tecrübelerini birbirine aktarsın diye bir araya gelir. Bu girişim çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Birbirlerini kırk yılda bir gören çocuklar kavga eder, oyuncaklarını paylaşmaz, sürekli ağlayıp yanınıza gelir. Yaptığı bazı hatalı davranışlar ona verdiğiniz eğitimin de yansıması olduğundan çeşitli savunma mekanizmaları (ama evde hiç böyle değil) devreye girer. Burada arkadaşlarınızla sohbeti kesip hep birlikte vakit geçirebileceğiniz bir oyun bulmak yahut ellerine birer tablet, telefon vermek iki iyi seçenektir. Bu sohbetlerde en riskli grup çocuğu daha küçük olanlardır. Ana-babalık biraz askerlik gibidir, bir günlük kıdem bile önemlidir. Örneğin çocuğu 45 günlük olan taraf çeşitli sorunlardan bahsettiğinde yüze bir gülümseme yayılır ve “sen dur daha bunlar iyi günlerin sen hele ...

Çocuksuz bireylerle nasıl bir iletişim kurulmalı?

Resim
Burada “çocuksuz birey” derken maksadım çocuklular tarafından cendereye alınan kişilerdir. (Yoksa bir insanın çocuk sahibi olmayı isteyip istememesinin beni ilgilendirmediğini söylememe gerek var mı, bilemedim. Etrafta dolanıp “ay ana/baba olmak harika bir şey, herkes bu hissi mutlaka tatmalı” diyen kişilere sakın sakın aldanmayın. Bunlar hep uykusuzluktan oluyor. Bir nevi beynimizin bize oynadığı oyunlar. Çocuk sahibi olmayı çok istese de buna meyli, vakti, sabrı, mecali olmayan kişilerin asla ve asla bunu hayata geçirmemesi gerekiyor. Sonuçta daraldığınızda çocuğu ormana falan bırakamıyorsunuz. Çünkü cezası var. Bunu deneyen az sayıda aile mevcut. Geçen sene Japonya’da bir aile aşırı yaramaz olan çocuklarını ormanda bırakmış ve çocuk bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştı.) Çocuksuz bireylerle gerçekleştirilecek ilk “merhaba, neler yapıyorsun?” sohbetlerinde laf ister istemez çocuğunuza gelecek. Burada “iyi işte, büyüyor” deyip dipsiz bir kuyuya dönüşebilecek sohbeti kapatmak elini...

Aileler neden sürekli çocuklarından bahseder?

Resim
Cevabı çok basit ama tabii böyle bir başlık açtığıma göre bunun nedenlerini uzun uzun anlatmam gerekiyor. Her kim “çocuk olduktan sonra hayatımız hiç değişmedi” derse inanın ki bu “evlendikten sonra hayatımız hiç değişmedi” kadar büyük bir palavradır. “Bir imza atmak hayatımızda neyi değiştirecek ki” gibi havalı girişler bir süre sonra yerini Buz Çağı’ndan itibaren insan yaşamının devamlılığını sağlayan şeye bırakır. (Bir süre sonra bu kişileri evde yaptıkları organik mamadan İsevî bir mucize gibi bahsederken görürseniz şaşırmayın.)  Çevremdekilere çocuğum hakkında bahsetmenin onlar için ne kadar sıkıcı bir durum olduğunu fark etmem 3 yılımı aldı. Dolu dolu üç yıl. 1000 günden fazla. Bugün şöyle yaptı, öbür gün şunu dedi... Karşı taraf da nazikçe dinleyip gülümsüyor, daha kibarları soru soruyor falan. Ama çocuğu gelip görüyorlar mı? Hayır. Demek ki pek de düşündüğün kadar ilgilenmiyorlar. Hem, senin çocuğunla neden ilgilensinler değil mi? İlgilenecek olsalar kendileri çocuk yap...