Kayıtlar

Ekim, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çocuklu aileler bir araya geldiğinde neler yaşanır?

Resim
Çocuklu aileler (burada küçük çocuklardan bahsediyorum yani 35 yaşına gelip ailesiyle gezmeye gidenlerden değil) genellikle evlatları birbirleriyle oynasın etsin, kaynaşsın, vakit geçirsin, kendileri de tecrübelerini birbirine aktarsın diye bir araya gelir. Bu girişim çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Birbirlerini kırk yılda bir gören çocuklar kavga eder, oyuncaklarını paylaşmaz, sürekli ağlayıp yanınıza gelir. Yaptığı bazı hatalı davranışlar ona verdiğiniz eğitimin de yansıması olduğundan çeşitli savunma mekanizmaları (ama evde hiç böyle değil) devreye girer. Burada arkadaşlarınızla sohbeti kesip hep birlikte vakit geçirebileceğiniz bir oyun bulmak yahut ellerine birer tablet, telefon vermek iki iyi seçenektir. Bu sohbetlerde en riskli grup çocuğu daha küçük olanlardır. Ana-babalık biraz askerlik gibidir, bir günlük kıdem bile önemlidir. Örneğin çocuğu 45 günlük olan taraf çeşitli sorunlardan bahsettiğinde yüze bir gülümseme yayılır ve “sen dur daha bunlar iyi günlerin sen hele

Çocuksuz bireylerle nasıl bir iletişim kurulmalı?

Resim
Burada “çocuksuz birey” derken maksadım çocuklular tarafından cendereye alınan kişilerdir. (Yoksa bir insanın çocuk sahibi olmayı isteyip istememesinin beni ilgilendirmediğini söylememe gerek var mı, bilemedim. Etrafta dolanıp “ay ana/baba olmak harika bir şey, herkes bu hissi mutlaka tatmalı” diyen kişilere sakın sakın aldanmayın. Bunlar hep uykusuzluktan oluyor. Bir nevi beynimizin bize oynadığı oyunlar. Çocuk sahibi olmayı çok istese de buna meyli, vakti, sabrı, mecali olmayan kişilerin asla ve asla bunu hayata geçirmemesi gerekiyor. Sonuçta daraldığınızda çocuğu ormana falan bırakamıyorsunuz. Çünkü cezası var. Bunu deneyen az sayıda aile mevcut. Geçen sene Japonya’da bir aile aşırı yaramaz olan çocuklarını ormanda bırakmış ve çocuk bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştı.) Çocuksuz bireylerle gerçekleştirilecek ilk “merhaba, neler yapıyorsun?” sohbetlerinde laf ister istemez çocuğunuza gelecek. Burada “iyi işte, büyüyor” deyip dipsiz bir kuyuya dönüşebilecek sohbeti kapatmak elini

Aileler neden sürekli çocuklarından bahseder?

Resim
Cevabı çok basit ama tabii böyle bir başlık açtığıma göre bunun nedenlerini uzun uzun anlatmam gerekiyor. Her kim “çocuk olduktan sonra hayatımız hiç değişmedi” derse inanın ki bu “evlendikten sonra hayatımız hiç değişmedi” kadar büyük bir palavradır. “Bir imza atmak hayatımızda neyi değiştirecek ki” gibi havalı girişler bir süre sonra yerini Buz Çağı’ndan itibaren insan yaşamının devamlılığını sağlayan şeye bırakır. (Bir süre sonra bu kişileri evde yaptıkları organik mamadan İsevî bir mucize gibi bahsederken görürseniz şaşırmayın.)  Çevremdekilere çocuğum hakkında bahsetmenin onlar için ne kadar sıkıcı bir durum olduğunu fark etmem 3 yılımı aldı. Dolu dolu üç yıl. 1000 günden fazla. Bugün şöyle yaptı, öbür gün şunu dedi... Karşı taraf da nazikçe dinleyip gülümsüyor, daha kibarları soru soruyor falan. Ama çocuğu gelip görüyorlar mı? Hayır. Demek ki pek de düşündüğün kadar ilgilenmiyorlar. Hem, senin çocuğunla neden ilgilensinler değil mi? İlgilenecek olsalar kendileri çocuk yapar.

Gerçek bir aile nasıl olunur?

Resim
Çok kibar bir oğlumuz var. Böyle olmasını istemiştik ama bu kadarını da tahmin etmek güçtü. Bisküviyi parmaklarının ucuyla tutup ellerine biraz kırıntı bulaşınca bizden bunu temizlememizi isteyen, ağladığında “gözyaşlarımı peçeteyle siler misin?” ricasında bulunan birinden bahsediyorum. Öksürdüğü zaman “helal”, hapşırdığı zaman “çok yaşa” demeyince uyaran birinden. Bir İngiliz malikanesinin çalışanları gibi sürekli teyakkuz halindeyiz. Konumuz bu değil. Bu sabah kreşe gitmesi için onu uyandırmaya çalışırken öksürmeye başladım, biraz da uykusunu bölmek maksadıyla “ama helal demedin?” diye sorunca “sıkıldım” dedi. “Neden sıkıldın?” diye sordum. “Böyle şeylerden” cevabını verdi. Dün akşam da bezelye yemeğinden ve uyumaktan sıkıldığını söylemişti. Evladımız yavaş yavaş hayata ısınıyor.  Buna cevaben “ neden senin deden ”den sonra “sıkkın can iyidir”i de aile literatürümüze ekleyeceğim günler çok yakında… Hayalimde bunu mutfakta taze fasulyenin yanına pilav yaparken, başımı hiç

Nasıl bir nesil istiyoruz?

Resim
Aileler çocuklarına en iyi eğitimi verebilmek için kendilerini perişan ediyor. Dünya eğitim sistemi kalite/başarı sıralamasında 101. olan bir ülke için bu çabalar elbette umut verici. Herkes çocuğunun çok zeki olduğu hususunda hemfikir. Bebeklik evresinde bunun kanıtı olarak gösterilen emarelerin (tablet ve telefon kullanımı) bir ömür devam edeceği konusunda gizli bir sözleşme var gibi. Oğlumuza kreş ararken gittiğimiz bir anaokulu görevlisi biz kreş dedikçe lafımızı düzeltmişti. “Hayır, efendim burası kreş değil bağlı bulunduğumuz kolejin 3 yaş sınıfı. Çocuklar kolej öğretmenleri tarafından belirlenen bir müfredat doğrultusunda eğitim görecek. 4. yaş, 5. yaş eğitimlerinden sonra kolejin anaokuluna başlayacak.” Kulağa ilk geldiğinde insanı heyecanlandıran bu fikir daha ilkokula başlamadan önce yapılacak ödemeyi hesap ettiğimizde yerini başka bir hisse bırakıyor. Oğlumuzu, “buradan çıkınca ODTÜ’yü kazanamaz, NASA’da işe başlamaz ama burada çok mutlu olur” diyen öğretmene kanıp başk