Kayıtlar

Çocukla büyümek nasıl bir duygu?

Resim
Bu yıl Hazar bi’ büyüdü. Bu, çocukları bir süre görmeyen kişilerin dediği şekilde ‘ne kadar da büyümüş’ değil. Yani yüzü, gözü, lafı, sözü değişti. Böyle o bebekliğin masumiyeti yavaşça kaybolurken yerine kendi has, bir ömre yayılacak hatlarıyla biri geçiyor gibi. Burada, ‘lafı, sözü’ diyerek bir miktar mübalağa etmiş olabilirim zira Hazar söz üzerine doğmuş insanlardan. Ben buna kâni oldum ki dille ve sözle kurduğu ilişkiye tanık olmak ikimiz için de büyük keyif. Ettiği laflar, kurduğu cümleler, sorduğu sorular bizi öyle bir noktaya götürdü ki onu eylemeyi çok önce bıraktık. ‘Neyse o’, şeklinde konuşuyoruz, anlatıyoruz. Bizim için oğuldan öte daha çok iyi bir ev arkadaşı gibi oldu. Fakat bunda dengeyi tam kuramamışız ki geçen gün Hande’yi ‘anne, ben daha 5 buçuk yaşında bir çocuğum, yetişkin değilim’ diyerek uyarmış. Çocukla olmanın en güzel yanı bir insanın büyüdüğüne şahitlik etmek, o büyüme deneyimine. Binlerce, milyonlarca kez tekrarlanmış ama yine de bir o kadar büyülü, bir o kad

Çocukların zihni nasıl işler?

Resim
Çocukların iç dünyalarını anlamak pek mümkün değil. En duru, en rafine ve en dolaysız bilgi ve ifade biçimi onlarda. Neye ne şekilde tepki vereceklerini kestirmek güç. Tek yol yine oyun. Olaylara bakış açılarını biraz olsun anlamak yahut en azından bunu denemek adına Hazar’ın sorduğu ve cevapladığı, Hande’nin o esnada kayda düştüğü bilmeceler huzurda.   Okuruz, bittiğinde kapatırız. KİTAP Annenin karnında büyür kat kat. BEBEK Vız vız der, kovanda yaşar. ARI İçeriz, rengi yoktur. SU Çocukken büyür. ABİ Bazılarının tek gözü vardır, bazılarının iki, küpküçücüktürler. MİNYON Atarız basket olursa yere düşer. BASKETBOL TOPU Çöpleri alır, bir ahtapotun yüzüne atar. SÜNGERBOB KAREPANTOLON Kanalları değiştire değiştire bi çizgi film başlar. TV Siyahtır, çocuklara içirmezler. ÇAY İzleyebilirsek izleriz. GENEL İZLEYİCİ KİTLESİ İzleyemezsek izlemeyiz. +7 ŞİDDET KORKU Kara karadır çorbaların ve omletlerin üstüne d

Çocukları neden hayal kırıklığına uğratmamalıyız?

Resim
Evladımız iki gündür bize dil döküyordu. Akşam eve servisle dönmek yerine onu okuldan almamızı istiyordu. Okul ters bir yerde olduğundan taksiyle gitmek, eve dönmek hayli zor, taksicilerin dırdırı da cabası. Buna alışmasını da pek istemiyoruz açıkçası. Dün sabah servise binmeden çok diretince “oğlum hava çok soğuk, dönüşümüz zor olur. Ama madem bu kadar istiyorsun yağmur yağmazsa gelir seni alırım” dedim. Hava gün boyunca çok kötüydü. Ara ara yağdı, çiseledi. Gözüm hep dışarıdaydı. Son ana kadar, dönüşümüz çok zor olur bugün de servisle gelsin diye düşündüm. Hatta bir an “çocukların bazan hayal kırıklığına uğraması iyidir, belki bundan da beslenmeleri gerekiyordur” gibi havalı bir cümle dahi kurdum. Artık servis saati yaklaşıyordu ve bir karar vermeliydim. Beni okul kapısında gördüğündeki mutluluğunu tarif etmem güç. Öğretmeni de “iki gündür sizin gelip onu almanızı bekliyor, ben de anlamadım valla” dedi. “Sabah söz vermiştim, 4 yaş sukutuhayale uğramak için çok erken” diye cevap ver

Çocuklara masal mı yoksa hikâye mi anlatmalı?

Resim
Oğlumuz bu aralar kitaptan okuduğumuz değil de aklımızdan uydurduğumuz hikâyeleri dinlemeyi çok seviyor. Özellikle yatmadan önce bizim de beynimiz iyice bulanmışken anlatılan bu hikâyeler –artık konu sıkıntısı da çekildiği için– Latin Amerika’nın büyülü gerçekçiliğine taş çıkartacak seviyede. “Keloğlan ile İhtiyar Anası" şeklinde başlayan hikâyelere “hadi bir tane daha anlat, bir tane daha!” şeklinde istekler gelince bis yapıyor, “Çocukken Farklı Olduğu İçin Arkadaşları Tarafından Dışlanan Gomis” gibi hikâyelerle geceyi tamamlıyoruz.  Geçen gün yine konu sıkıntısı çekerken ona “Süleyman’ın Hikâyesi”ni anlatmaya başladım: “Süleyman’ın tek derdi koca bir saray yaptırmakmış, o nedenle çok çalışmış çabalamış sadece derslerini düşünmüş, sokağa çıkmamış oyun oynamamış ve günün birinde o çok istediği saraya kavuşmuş ama bir bakmış ki etrafında kimse yok, yapayalnızmış…” Yattığı yerden “hiç mi arkadaşı yokmuş?” diye sordu. “Hayır” dedim.   “Peki, çok mu yalnızmış?” “Evet.” “Am

Babalar nereye bakar?

Resim
Hafta sonu (Cumartesi) maaile parka gittik. Bunda enteresan bir şey yok. Kalabalık bir aile çocuk oyun alanının yanında konuşlanmış toplu fotoğraf çekiniyordu. Anladığım kadarıyla üç kuşak bir aradaydı. Bir oğlan çocuğunun babasıyla top oynamak istediğini, babanın da buna pek gönlü olmadığını fark ettim. Bir çocuk babasıyla top oynamak isteyecek ve reddedilecek, öyle mi? Buna asla izin veremezdim. Başka bir baba olarak devreye girdim. Önce ayak içi plase paslaşmalarla başladık, akabinde muhabbet derinleştikçe dış falso, topuk pasları, orta yaşın verdiği ağırlığın yer yer kaybedildiği toplu-topsuz hareketler aldı yürüdü. O esnada başka bir çocuğun bizi seyretmesini görür görmez onu da ekibe aldık. Bu esnada oğlum da topunu bana atıp, beni kendine saklama çabalarıyla meşguldü. Bir süre sonra Barcelona orta sahası gibi paslaşmaya, birbirimize uzun toplar atmaya, kaleye şut çekmeye başladık. Birinci çocuk (Cihan) kaleye geçmişti, kah Muslera, kah Fabri, kah Suudi Arabistan’ın ismini bilme

Çocuklar derdini nasıl anlatır?

Resim
Dün akşam oğlum apartmanın girişinde sütburgerini lüpletip, “bunun içinde çilek ve bal var, onlar çok yararlı öyle değil mi baba?” diye dolanırken, lafı birden “kreşe gitmek istemiyorum”a getirdi. “Neden?” diye sordum, “çok sıkıldım” dedi. Gönül elbette 3 yaşındaki bir çocuğu sabahın köründe servise bindirmek istemez, akşama kadar orada kalmasını da. Ama şartlar şurtlar… Eve çıkınca karşısına oturup durumları yine tek tek anlattım. Çok haklı olduğunu ama işte para kazanmamız gerektiğini, onu bu şekilde zorladığımız için bizim de çok üzüldüğümüzü ama orada arkadaşlarıyla vakit geçirip eğlendiği için de sevindiğimizi... O esnada beni dikkatle dinledi. Bazen hiç istemese de vaziyet karşısında makul kararlar verdiğine ama bunu dile getirmede zorlandığına çok şahit oldum. Kimi zaman duymazdan gelir, evin içinde saf saf dolanır, bebek taklidi yapar. “Anladın mı oğlum?” dedim, havladı ve beni yanağımdan yaladı. Bu bir evetti.

Çocuklara oyunlar aracılığıyla ne gibi mesajlar vermeliyiz?

Resim
Oyunun çocukların gelişiminde, birbirleriyle iletişim kurmalarında ve büyükler dünyasına adım atmalarında eşsiz bir etkisinin olduğu genelin malumu, malumun ilanı. Sosyal antropologlardan alınan bu bilgi ana-babalarca, çeşitli kreşlerce, anaokulu öğretmenlerince, oyun abla-abilerince layıkıyla değerlendirilmeye çalışılmakta. Oyunlar aracılığıyla çocuklara mesaj vermek, bir şeyler öğretmek doğrudan karşınıza çekip konuşmaktan çok daha kolay ve eğlenceli. Bunu abartanlar da yok değil, bu kişi ve kurumlar başka bir yazının konusu olabilir. Dün, çocuklarla beş dakikada bir yenisine geçtiğimiz üç bin kadar oyun oynadık: Legolarla kuleler, yap-boz, sihir gösterisi, uzay yolculuğu, yemek setiyle çay-kahve ve lahmacun yapma, dinozoru söküp yeniden takma, afacan korsan, kurbağa kardeş, akıllı kunduz, pj maskeliler ile kötülerin savaşı… Her oyunda ufak tefek mesajlar vardı elbet kimi zaman kendimizi kaybettiğimiz anlar da oldu. Misal tabakları havaya fırlatıp üzerime gelen pizza dilimlerind