Çocukları neden hayal kırıklığına uğratmamalıyız?

Evladımız iki gündür bize dil döküyordu. Akşam eve servisle dönmek yerine onu okuldan almamızı istiyordu. Okul ters bir yerde olduğundan taksiyle gitmek, eve dönmek hayli zor, taksicilerin dırdırı da cabası. Buna alışmasını da pek istemiyoruz açıkçası. Dün sabah servise binmeden çok diretince “oğlum hava çok soğuk, dönüşümüz zor olur. Ama madem bu kadar istiyorsun yağmur yağmazsa gelir seni alırım” dedim.

Hava gün boyunca çok kötüydü. Ara ara yağdı, çiseledi. Gözüm hep dışarıdaydı. Son ana kadar, dönüşümüz çok zor olur bugün de servisle gelsin diye düşündüm. Hatta bir an “çocukların bazan hayal kırıklığına uğraması iyidir, belki bundan da beslenmeleri gerekiyordur” gibi havalı bir cümle dahi kurdum. Artık servis saati yaklaşıyordu ve bir karar vermeliydim. Beni okul kapısında gördüğündeki mutluluğunu tarif etmem güç. Öğretmeni de “iki gündür sizin gelip onu almanızı bekliyor, ben de anlamadım valla” dedi. “Sabah söz vermiştim, 4 yaş sukutuhayale uğramak için çok erken” diye cevap verdim, gülüştük. Yolda yürürken “evet oğlum ne yapmak istersin?” diye sordum. “Tost” dedi. Yaklaşık bir ay önce kreşte kutladığımız doğum günü sonrasında civardaki bir tostçuya oturmuştuk. Hatta o gün, beni yine okuldan alıp buraya getirir misiniz, diye sormuştu, sonradan hatırladım. Koşa koşa tostçuya gittik, bir kaşarlı tost bir de portakal suyu istedi. “Baba beni gelip aldığın için çok teşekkür ederim” diye söze başladı. Arkadaşları bütün gün camdan dışarı bakıp ona haber vermişler, yağmur yağıyor mu yağmıyor mu diye. Aslında geleceğimi düşünmemiş. Öğretmeni, “Hazar servisle gitmeyecek, babası gelecek” dediğinde çok mutlu olmuş. Bu haberi aldıktan sonra arkadaşı Maya ona “rahatladın mı?” diye sormuş. Tostunu yemesini keyifle izler ve bunları dinlerken eğer gelip onu almasaydım yaşayabileceği, ona yaşatacağım telafisi o çok zor şeyi düşündüm.

"Ghost", Oriano Nicolau. 

Tostçudan çıktıktan sonra yağmur başladı, taksiler doluydu, hava da soğuk. Otobüse bindik, yolda inip eve yürüdük. Haliyle yoruldu, biraz da üşüdü. Eve geldiğimizde yine tekrar tekrar onu almamdan dolayı ne kadar sevindiğinden bahsetti. Sonra da “baba beni yarın okuldan sen alma servisle geleyim çünkü yolda çok yoruluyorum” dedi. Gece yatarken “öğlen uyumadan önce hep sizden bahsediyorum” diye mırıldandı. Genelde kreşte ne yapıp ettiğini anlatmaz. “Nasıl yani?” dedim. “Neyse boşver, hadi uyuyalım” deyip sırtını döndü. Biraz ısrar edince, “rüyamda da sizi görüyorum, sizinle vakit geçirdiğimi”.

Onu gidip almasaydım, belki de böylesine açılmayacaktı ve bazı şeyleri içinde yaşamaya devam edecekti diye düşündüm. Bir ihtimal günün birinde patlayacaktı. O kadar geçmişte kalmış bir konu olacaktı ki bu, neden böyle olduğunu hiçbirimiz bilmeyecek yahut hatırlamayacaktık. En azından bir meseleyi halletmiştik.

Uyuduğunu sanıp odasından ayrıldım. O esnada “babaaaa!!” diye bir ses geldi. Hemen içeri koştum. "Oğlum biraz karnım ağrıdı da tuvalete gitmem lazımdı" diye bir yalan uydurdum. “Şimdi iyi misin? diye sordu. “Evet” dedim. “Seni merak ettim de”.   


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukla büyümek nasıl bir duygu?

Aileler neden sürekli çocuklarından bahseder?

Çocuklar neden hep soru sorar?