Nasıl bir nesil istiyoruz?

Aileler çocuklarına en iyi eğitimi verebilmek için kendilerini perişan ediyor. Dünya eğitim sistemi kalite/başarı sıralamasında 101. olan bir ülke için bu çabalar elbette umut verici.

Herkes çocuğunun çok zeki olduğu hususunda hemfikir. Bebeklik evresinde bunun kanıtı olarak gösterilen emarelerin (tablet ve telefon kullanımı) bir ömür devam edeceği konusunda gizli bir sözleşme var gibi. Oğlumuza kreş ararken gittiğimiz bir anaokulu görevlisi biz kreş dedikçe lafımızı düzeltmişti. “Hayır, efendim burası kreş değil bağlı bulunduğumuz kolejin 3 yaş sınıfı. Çocuklar kolej öğretmenleri tarafından belirlenen bir müfredat doğrultusunda eğitim görecek. 4. yaş, 5. yaş eğitimlerinden sonra kolejin anaokuluna başlayacak.” Kulağa ilk geldiğinde insanı heyecanlandıran bu fikir daha ilkokula başlamadan önce yapılacak ödemeyi hesap ettiğimizde yerini başka bir hisse bırakıyor. Oğlumuzu, “buradan çıkınca ODTÜ’yü kazanamaz, NASA’da işe başlamaz ama burada çok mutlu olur” diyen öğretmene kanıp başka bir yere yazdırdık. Kreşten eve geldiğinde kendisine yönelttiğimiz bazı sorulara saf saf cevaplar verdiğinde, dilini çıkarıp “eeeooo” gibi sesler çıkardığında acaba diğerine mi yazdırsaydık diye içimden geçmiyor değil.



Ülkedeki eğitim sistemi sorununa yeniden gelirsek önümüzde iki yol var. Müfredat hâkimiyetinin her anlamda Allah’a havale edildiği bir dönemde kurtuluş yolu olarak özel okullar görülüyor. Burası da handikaplı. Diyelim bir ton masraf yapıp o zeki çocuğunuzu kolejlere gönderdiniz ama çocukta tık yok. O zaman okulu suçlarsınız, zaten mantar gibi türeyen bu özel okullar sadece para tuzağı. Hadi devlete gönderdiniz ve o müthiş çocuk sıradan biri haline geldi, nedeni belli. Bu gerici, yobaz müfredat ve eğitim sistemi. Her iki durumda da bir avuntu kaynağı bulmak mümkün. Yazımızın başında dediğimiz gibi umut olmadan olmaz.

Benim oğlanın eğitimiyle alakalı tek korkum sınıf anneleriyle dolu bir odada kapalı kalmak. Böyle evlerden poğaçalar, börekler gelmiş, kahkahalar atılıp evden hazırlanan poğaçalar hunharca yeniyor falan, düşündükçe kendimi kaybediyorum. Yahut her şeyin ıncığını cıncığını, en iyisini, fiyatını bilen babalarla geçecek bir doğum günü.  

Cuma günleri çocuklar kreşte evden getirdikleri yiyecekleri paylaşıyorlar. Biz çocuğun çantasına 10’luk Çokoprens paketi koyan insanlarız, kendimizi daha da kötü hissetmemek adına “evde anneleri babaları da kesin yediriyordur” deyip rahatlıyoruz. (Sınıfta 15 kadar çocuk var, ayıp olur diye bir de 10’luk Probis alıyoruz.) Hem zaman yok hem de çokoprensin bisküvisini kaldırıp çikolatalı yerini yiyecek nesiller de lazım.    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukla büyümek nasıl bir duygu?

Aileler neden sürekli çocuklarından bahseder?

Çocuklar neden hep soru sorar?